14.10.2012

"Bir Aşk Hikayesi"

Bir Aşktan, Bir aşkın anatomisinden bahsetmek ne kadar kolaydır? Ben böyle bir yazıyı ilk defa yazıyorum galiba... Ama bir Aşk hikayesi okumak isteyen için güzel bir seçenek olsa gerek.

Bir sahil kasabasında yaz aşkı olarak başlıyor herşey, erkek evli ve o zaman için dört- beş yaşlarında bir kızı var. Kadın iki senesini dört yıl öncesinde kurduğu kırık dökük aileden uzakta geçirmeyi tercih ediyor ve ayrılmayı planlıyor.Çünkü yaşamak istedikleri,umutları,hayalleri var... Sığınacağı bir liman ve başını yaslayabileceği samimi,kendisine yakın bir omuz istiyor. O zamanlar bu isteklerin açlığını yoğun hissediyor.  Bu arzularla tanışıyorlar birbirlerinden farklı olan iki insan... Sohbetler,telefon konuşmaları ikisi de durumdan habersiz bir sabah aynı yatakta açıyorlar gözlerini... Ve bu o yaz hergün devam ediyor. Tutkulu bir aşka yürüdüklerini bilmeden gizlenerek saklanarak... Neler yaşayacaklarından habersiz...

İlk uzun ayrılık gelip çatıyor zamanın nasıl geçtiğinin farkına varılmadan... O ilk ayrılık kadın için çok sarsıcı oluyor. Sabah aynı yatakta ağlayarak gözünü açtığı erkek, iki saat sonra sahibesinin elini tutuyordu.Kadın bu kırıcı noktayı hayatı boyunca unutmayacaktı. Uzun sohbetler, o yeşil elmanın dayanılmaz tadı, uykusuz gecelerin sonucunda ilk rüyanın sonuna gelindi... Büyük kırgınlıkla...

İkinci aşama da herşey  kadın içinde erkek içinde daha zor olacaktır. Çünkü artık farketmeselerde kıskançlıklar baş göstermişti. Kadın adamın kendisi haricinde biriyle yaşamasını nasıl kabullenebilirdi ki?  Sürekli aldatılmışlık duygusu ile nasıl yaşıyacaktı? Haftada bir veya onbeş günde bir buluşmaların sonucunda nasıl kullanılmışlık duygusunu silecekti? Nasıl gönderecekti onu el kollarına? Bu düşüncelerle bir beş, altı ay daha geçmişti... Uzun süreli buluşma vakti gelmişti yine Artık sevdiğinin yanında olma azmiyle kadın bulunduğu hayatı bir kez daha yıkıp geçmişti... savurmuştu, kırmıştı belkide... Ne pahasına olursa olsun aşık olduğu adamın yanına gidecekti. Onun üşüyen sırtını ısıtacaktı... Kollarının arasında uyuyacaktı... Bütün meyvelerin tadına varacaktı onun yanında... Olup olmayacağını düşünmeden hayallere bırakacaktı kendini...

Sözlere aldırmadan devam ediyorlardı yollarına, artık iyiden iyiye bulunulan çevre öğrenmeye başlamıştı, açık havanın tadı ,kokusu sarmıştı dört bir yanlarını... kendilerini dışarıya atma arzusu ile...  Kaçakta olsa, yasakta olsa yaşamak için kıpır kıpırdı içleri. el ele dolaşmak istiyorlardı. gözgöze dizdize sohbetler etmek istiyorlardı, başbaşa yemekler yemek istiyorlardı... İlk adımı Bir akşam sevdikleri şarkı ile dans etmek ile attılar.. (sana sarı laleler aldım çiçek pazarından , omuzumda başın eksik yatağımda kokun...) bu dansın zevkine vardılar ve gün aşırı tekrarladılar...
İyiden iyiye şarkılar beyinlere kazındı, kokular yanyana olunmasa da burunlarda, hafızalarda yapılanlar... bağlar kuvvetlenmiş, bağların daha da kuvvetlenmesi ile tartışmalar ve kavgalar baş göstermeye başlamıştı. Aşkın dayanılmaz gücünde bunlarda tuzu biberi denemicek durumda kavgalar saatlerce devam ediyordu. Eşyalar, camlar, telefonlar birbir kırıldı, defterler yırtıldı... özür dilemenin de çeşitli yolları denendi aralarında... hediyelerle değil, sevgi sözcükleri ile, yazılarla,mektuplarla, kağıtlarla...kavgaların sonucunda Kadının baya yıprandığı gözlerden kaçmıyordu. Uzun çalışma saatleri ve aşkın gücü onu baya bir yormuştu... Ama erkek görmek istemiyor, kendinin de onunda yıpranğını farketmiyordu... Ta kii kadının depresyon dönemine girmesine kadar... Artık öle bir hal almıştı ki... aşk, kıskançlık, kaybetme korkusu hepsi bir yandan ikisinin üstünde bir örtü gibiydi. sinir sistemleri çökme durumundaydı... krizler kapıdaydı...
Ne yapsınlar? Belkide uzun zamandır hissedemedikleri veya hayatlarında hiç hissetmedikleri duyguları hissediyorlardı. Buna katlanmak hem zor hemde göz alıcıydı. Bu süre içinde birlikte uyumaktan asla vazgeçmediler. Kadın o haftada bir günün gelmesini hiç istemiyerek geçiriyordu günlerini... Çünkü o bir günde erkeğinin çalındığını düşünüyor. Kıskançlık duygusu beynini kemiriyordu.

Ve ikinci büyük ayrılık geldi çattı... Birlikte olamıyacakları günler kapıdaydı. Bir aşk bukadar da uzun sürer mi demeyin? İlk ayrılıktaki kırgınlık, yanında olamıyacağının verdiği acı ve gözyaşı... Bilirsiniz bazen sözlerin anlamı yoktur ama gözyaşları öle midir? Sözlerden çok daha fazla duyguyu anlatır gözyaşları... (Kadın çoğu zaman duygularını anlatmak için gözyaşlarını kullanırdı. Erkekten tek beklentiside onu kollarının arasına almasıydı ama o bunu çok geç anlamıştı)

Kadınca artık durum belliydi bu kadar kırılmanın, yıpranmanın sonucunda bir ayrılık kararı vermesi gerekiyordu. içi acıyarak tek başına verdi bu kararı... İçinde vazgeçememe acısı, yalnız geceler, ve üç ayrılık bir andan... Nasıl dayanacaktı bu kadar ayrılığa...Erkek Kadını çok üzdüğünün farkındaydı. Ve düzeltmek için elinden geleni yapmaya hazırdı... Sürekli aradı, mesajlar attı. İkisininde her uyandıklarında akıllarına gelen şey birbirleriydi çünkü... İşyerinde bekledi, evinde bekledi... Yaşadığı evdeki kadına ve o minik kıza aldırmadan hep aşık olduğu kadını düşündü. Hayalini kurdu...
Vee uzun ve yorucu geçen günlerden sonra Kadın ağlayarak onu aradı ve yanına çağırdı. Kadının Kapıyı açması ile kenetlenmeleri bir oldu uzun uzun sarıldılar. Kokladılar birbirlerini...  Birbirlerini hiç üzmeyeceklerine söz verdiler...

Tabii ki öyle olmadı. Kadın Erkeğin hayatında önemli bir yere sahip olabilirdi ama yaşadıkları ev,hayat bambaşkaydı. Kadın bu kadar zaman katlandığı O masum insanları artık hayatında istemiyordu. biliyordu, tanıyordu. Aşkının herşeyi kaldırabileceğini düşünerek evlerine bile gitmişti.Onların beraber yemek hazırlayışlarını ve yuvalarını görmüştü, çocuklarını görmüştü. Yanyana oturmalarını ve "hayatım" demelerine şahit olmuştu. Bu yaşadıkları telefonda duydukları gibi değildi. Oysa telefonda da çok duymuştu aşık olduğu adamın sahibesine sölediği cinsel içerikli sözleri ve diğerlerini... Ama bu yaşadığı bambaşkaydı...

Zamanın, vicdanın üstünde kurduğu baskı kadına dayanılmaz günler yaşatacaktı. Ve öylede oldu.
Günler geçti... Sevgileri kuvvetlendi. Sahip olmadıklarını sahibiymiş gibi hissettiler. Her soğumanın, uzaklaşmanın sonucunda yaşadıklerı çekim gücüne yenildiler ve bıkmadan usanmadan birbirlerini affettiler...
Ta kii kadın bir rüya görene kadar...
Evet erkeğe bir rüya gördüğünü söledi.Ama içeriğinden bahsetmedi... Kendisinde gizli kalmasını istiyordu. Hatta ne gördüğünü unutmasın diye sabaha karşı bunu kayda geçirmişti. uzun zamandır rüyasını yazmayan hatta yazılarına bile ara veren kadın bunu yazmak için sabahın köründe kalkmıştı. Artık kadının içinde Aşk, sevgi, tutku ve istek yerine Vicdan çanları çalmaya başlamıştı. Aslında o kadar da mutlu olmadığını Farketmesine neden olmuştu. O erkeğin hayatından çekilmeliydi. Elini eteğini sessizce çekmeliydi...

Ve Bir mesajla durumu izah etmeye çalıştı Erkeğe...(Belki de bu kadar yaşantıdan sonra basitti. Ama yüzüne söyleyecek gücü yoktu. Gördüğünde söyleyeceklerini unutacak ve kokuya teslim olacaktı)
Bu durumda Dilinin hiçbir zaman kemiği olmayan erkek Çok kırıcı ve tamiri olmayan bir mesajla kadına yanıt verdi.
Kadının tamiri olmayacağını  düşünmesinin nedeni bu lafları çok çok fazla duymasıydı. Artık ilişkilerinin saygısı ve adabı kalmadığını düşünmesiydi. Birbirlerine söylenmicek bir çok sözü söylemişlerdi... o zaman kaybetme korkusundan kaynaklanan bir affediş vardı içlerinde... Ama kadın artık kaybetmeyi göze almasından ötürü son atılan mesaja hiç olmadığı kadar kırılmıştı. Bitiriyordu artık. Yaşananlar artık sadece bir anı, veya yazılması gereken bir hikaye olabilirdi.
Peki ne mi oldu bu iki insana? İşte...

Kadın, kırık dökük ailesini tamamen dağıttı ve hayatındaki tek vazgeçemiyeceği erkekle bir arada yaşamaya başladı. Geleceği ile ilgili daha farklı konular düşünmekte ve bunlar için olumlu destekler almakta... Sevgilisi yok şuan kendi kendine olmanın tadına varıyor. Yaşadıklarının belinde yaptığı kamburu hergün yaptığı spor, yürüyüş ve dansla düzeltmeye çalışıyor. Bol bol kendine vakit ayırıyor. daha çok gülüyor, sağlıklı beslenmeye artık özen gösteriyor.

Erkek, kadının bıraktığı gibi tabii ki işine devam ediyor. Kadınla birlikte olamadığı zamanlarda dayanılmaz çekim etkisi olan erkek oyunlarından oynuyor. Ama yaşantısı aynı Sahıbesinin yanında aklı kadında... İyi olacağı ve yaşadığı yerden gideceği vakti bekler gibi... Alıştığı yerden kopmak insanı hem cezbediyor, hem korkutuyor... Bir Gün değişeceğini umut ederek her gün uyanıyor. Belki de Kadınının değiştireceğini düşünerek... Gerisi bilinmiyor...

Ötesi de bilinmiyor...
Sevgiler

16.09.2012

Sohbeti kestik ne gördük dersiniz?

İnsanın güzellikleri görmesi için gökyüzüne,çevresine,doğaya bakmasının yanında bir de YERE bakmasını da tavsiye edebilirim...
Lojmanın önünde oturmuş arkadaşımla çekirdek yiyip sohbet ederken dikkatimizi ne çekti dersiniz? KARINCALAR... Çekirdeğin içlerini biz yemeye gayret ederken karıncalarda kendilerinden kaç kat büyük kabukları yuvarına taşıma mücadelesi veriyorlardı. gözüme hoş gelen bu görüntüyü sohbeti kesip uzun bir süre izledik. çalışkanlıklarına ve güçlerine hayranlıkla baktık sanki 2-3 yaşında bebeğin karıncaları keşfetmesi gibi ... daha önce görmemişiz gibi...
,demek ki anlıyorum ki ihtiyacımız olan şey o azmi görmekti. kendimdeki güç eksikliğinin farkına varıp onlardan elektrik almıştım ki, bu kadar hoşuma gitmişti.
Bakmakla görmek arasındaki fark bu olsa gerek... minicik bir canlının bile verebileceği bir ders olabiliyor.
Paylaşmak istedim...
Sevgiler

6.06.2012

"Kürtaj'a Şantaj"

Ciddiye alınması gereken tartışmalardan birini daha ele almak istiyorum. konuyla ilgili haberleri, köşe yazılarını takip ediyorum... Kürtaj'la alakalı türk kadınına yapılan bu şantaj'a karşı sessiz kalmak istemedim...
açıklamalar geçersiz, yoz ve dalga geçer gibi...
Kadınların haklarını koruma altına almayan bir toplumda yaşarken bide çocuk doğurmaası konusunda baskı yapılması bana makinayı andırdı. kadınların doğurganlık özelliğinin bu kadar kullanılmak istenmesi "makina gibi" görülmesi çok aşağılayıcı...
Kadınlarının sağlık haklarının bu kadar aşağılayıcı düzeyde yok edilmeye çalışılmasına suskun mu kalıcaz... koca karı ilaçlarımı içilecek, ne olduğu belirsiz kişilere mi gidilecek bu kadınlar ne yapıcak biri bana bunu açıklayabilir mi...
Doğurmak, bakmak , büyütmek istemediği bir insana nasıl faydalı olabileceği konusunda bana biri açıklama yapabilir mi...
kişi başına düşen gelirin bu kadar düşük olduğu asgari ücretin yediyüzü geçen bir rakam olduğu ülkemizde insanların bu kadar çocuğa nasıl bakacağı konusunda bana biri açıklama yapabilir mi ?

daha sıralayabilirim.... hepsinin uyduruk birer açıklaması vardır evet... Beynimizle düşündüklerimizi uygulamadığımız bu toplumda birde çocuğumuzu doğurup doğurmayacağımızı da başkaları karar vericek... bu durumda açıklamaların hangisi yeterli kalabilir kii...

bi düşünün... sevgiler...