4.08.2009

"Mazereti olur mu bunun"


Vakitsizlikten kitap okuyamama gibi bir mazeret olamaz... Bende 15 günlük bir dönemde bunu kendime mazeret olarak sunduğumu gördüm. Ama en azından bunun kısa zamanda farkına varmıştım. geçirdiğim günler kısa da olsa hasret kalmıştım minik yazılı içinde binbir bilginin olduğu rengarenk kağıtlara... Bir kitabevinde aldım soluğu "okuduğum kitaplar" diye tabir ettiğim bölümden ayrılmak istemiyordum kısa dönemde okumam gereken okadar çok kitap eklenmişti ki oraya hepsini almak istiyordum...


Sizde mazeret olarak ne sunuyorsanız kendinize hepsini silin. Günde 15 dakika dahi olsa kitap okumanın hazzına ulaşın...


İşte bir öneri:

Kuraldışı yayınlarından çıkan "Zengin adamın sırrı - Ken Roberts" bilgilerinizi tazeleyebileceğiniz bir kitap.


Sevgiler bol kitaplı günler:)

1.07.2009

"Anlattığım içimizden"


Bir müzisyenin özenle bestelediği şarkı kadar nadideydi fiziği. Herkes yerinde olmak isterdi belki ama önemli miydi bu kadar dış güzellik? Doğasında var mıydı samimiyet,sevecenlik... en güzel koku hangisindeydi? parfümde mi gülde mi önemli olan hangisiydi...


Güzelliğin herşeye yetmeyeceğini,hastaları sağlığına kavuşturamayacağını, kötüleri cennete gönderemeyeceğini biliyordu elbette ama her konuda "ben bilirim" "ben yaparım" tavrından da vazgeçmiyordu.inadına bomba misali bir acının düşmesi gerekiyodu hayatının tam ortana... göremez miydi önceden yolun yanlış olduğunu...


Evet göremez... çünkü insanlar hatalarından ders alarak büyürler, gelişirler. hatalarının suçlarını başkalarına yükleyenler gözlerini hiç açmadan varolma savaşlarını bitirirler. Tıpkı çevremdeki ve çevrenizdeki bir çok insan gibi...


Sevgiler

8.06.2009

"Başlıksız"


Zamansızdı belki, sigaranın kötü kokusu,nikotinin acı tadı gibi ağır gelmişti varlığı... Camlar buğulanmış,pencerelerin perdeleri kapanmıştı. Oklar bana doğru nişan almıştı sanki ... Unutulmuştu arkadaş sohbetleri,balkon sefaları,kahve keyifleri ... İnsanlardan bir anda kaçar bulmuştum kendimi.

Önümü göremediğim kapkara gözlükleri çıkarıp,kendime gelmem gerekiyordu. Ne de olsa yürümeyi,koşmayı,okumayı,yazmayı ben öğretecektim kanatsız meleğim'e. Kelebeklerin kuşların nasıl uçtuğunu,balıkların nasıl yüzdüğünü,acıkan kedilerin nasıl fare yakaladığını beraber gözlemleyecektik.


Berbat kokunun yerini bir anda Doğa'nın kokusu sarmıştı. Gelişimimize adım adım başlamıştık. Minicik ayaklarına giydiği otuz sekiz numaralı terliklerle ne kadarda tatlı oluyordu. Hele devasa akvaryumdaki balıkları yemlemesi harika bir olaydı. Parmağımdaki yüzüğün bağlayıcı gücüne rağmen hayatıma renk katmıştı. Herşeye rağmen onu seviyordum.
Ve gelecekte de el ele yürümeye,her güne umutla uyanmaya gelişmeye,geliştirmeye devam edeceğimize eminim...

Sevgiler:)

19.05.2009

"Öğreti"



Mühendislik fakültesinin bahçesinde kaldırıma tünemiş bir gence rastladım. Başını ellerinin arasına alıp coşkulu kalabalığın arasında sessizce oturuyordu. Çevresindeki herkes gülüyor,konuşuyor dinamikliği bütün vücut hareketlerine yansıyordu.



O an'a kadar öğrendiğim daha bir kum tanesi bile olmamış bilgimi paylaşmaktı beni büyüleyen... Yanına yanaştım içimi nedensiz bir sevinç sarmıştı.




Hayatının kötü gittiğinden şikayetçiydi. Hiçbirşey yolunda gitmiyor dondurma misali herşey elinden,avucundan kayıp gidiyordu. Hayatının panjurlarını kapatmış,içeri ışık giremez olmuştu. Kendini mutsuz ve umutsuz hissediyordu.


Kalkması için elimi uzattım ve biraz yürümeyi teklif ettim. Bu hissettiklerimi anlatacağım sözcükler dilimdeydi. Ama nereden başlamam gerektiğini bilmiyordum.


Kampüsün içinde gürültüden uzak bir yerde yürümeye başladık. Yaprakların hışırtıları,havuzdaki suyun şırıltısı, çiçeklerin ahengi ve kıpkırmızı dutlar lezzetli şekilde gözüme çarpmıştı.


"ANI YAŞAMANIN GÜZELLİĞİNİ TADABİLİRSİN" dedim.



Şu gülün kokusunu hangi parfümde bulabilirsin? ya da şu kuşun sesini hangi şarkıda? Bunları sadece şu dakika görüp,duyabilirsin. Andaki güzellikleri görmezlikten gelip, beynindeki geçmiş ve gelecek kalıntılara odaklanırsan zamanı kaşırmış olursun diyerek bir öğretiyi paylaşmanın mutluluğu ile yürümeye devam ettik.


"DERTLER SOĞUK ESEN BİR RÜZGAR GİBİDİR" dedim.


Dertler bizi üzer evet, esen güzgarda ağaçların dallarını kırar,çiçekler soldurur. Ama kısa zaman içinde rüzgar gibi dertlerde biter. Çiçekler tomurcuklanırken,bizimde içimiz ferahlamaya gülmeye başlar.


Anlattıklarımdan büyülenmişti ve anlattıklarımın aklının bir köşesinde olacağından emindim. "Bir daha görüşmek üzere höşçakal" diyerek benden uzaklaştı.


Hayatınız güzelliklerle dolu olsun sevgiler...

17.05.2009

"İyi Ki Varım"


Annemle aramızdaki en özel gün, bugünü birlikte yaşadık. Daha sonraki yıllar ise bu günü paylaştık... Bugün benim doğduğum gün ... öncelikle güzel annem'e kokulu öpücükler...



Bütün dostlarımın bir arada olduğu partide doğuşumu kutladık. Bana gösterdikleri ilgiden ötürü herkese teşekkür ederim. El yazıları ile yüreklerinden dökülen yaklaşık 10 tane mektup aldım. Hepsi birbirinden özel,duygularımı ve göz pınarlarımı harekete geçiren mektuplardı.


Serkan'ım "Aslı kuşum" diye başladığın mektubun çok güzel dileklerinle sona ermiş. yazdıklarından şımarmadım değil... seninde dostluğun benim için vazgeçilmez...


Can'ım "canım çikocum "diye başladığın mektubun üstü kapalı bir çok anı ve duygu içeriyor. zaten dostluğumuzu pekiştiren sadece bu mektup değil bunu biliyorsun saatlerce balkon konuşmalarını ne için yapıyoruz değil mi:)) yeni trendin seni çok seviyor...


Uğur'cum birbirimizin yanında olduğumuz sürece güç birliğimizin devam edeceğine emin olabilirsin. Burda her zaman arkadaşın olacak bir Aslı var...


Batu'cum seninle beni tanıştıran kişi şuan hayatımda değil ama seninle daha uzun yıllar devam edecek arkadaşlığın adımlarını attık. Görüşmediğimiz zamanlarda bile iyi niyetli,beni seven arkadaşımın olduğunu bilmek harika...


Oya abla'm güzel anne sende iyi ki varsın...


Bebişim Çiğdem'im "gerçek zenginlik" diye başladığın mektubun beni derinden etkiledi. birbirimize emek verdik ve bu güne geldik. beni etkileyen en önemli söz : "yeter ki dostluğumuz hiç bitmesin" oldu. canımın içi her ne olursa olsun ben seni seviyorum ve her zaman yanındayım...


Ve şeymoşum mektubun içine koyduğun fotoğraf beni aldı götürdü. "Sen arkadaşlığın ASLI'sın "sözü içime işledi. Gerçek olan bu arkadaşlığımız hiç bitmesin... Sen benim için değerlisin canım...


Her satırı büyük ilgi ile okudum ve yüreğimde değerinizin ne kadar önemli olduğunu anladım...


Sizleri çok seviyorum iyi ki varsınız...



(Bu güzel günde yanımda olan diğer dostlarıma da sonsuz teşekkürler)

10.05.2009

Günlüğümden...


İşlerimi bitirip telaşlı şekilde bir taksi çevirmiştim. Günün yorgunluğu üstümde güneşin batışını izleyeceğim bir yere gitmek istiyordum. körfezin kokusunu içime çektim. bedenimi ılıman bir hava sarmıştı.


Kordon boyu yaptığım yürüyüş, vapurların kornaları hatta kaptanın selamını bile almıştım. Topuklu ayakkabılarımın ve takım elbisemin sıktığını hissederek pasaport'ta bir çay içtim. Sokakların arasında yürürken mahalleden gelen zeytin yağlı yemek kokusu burnuma gelmişti bile... Ne de özlemiştim annemin yemeklerini...


İzmirdi burası. yorgunluğumu unutturan şehir,yeniden doğduğumu hissettiğim yer

betonerme binaların gölgesinden uzak,bir okadar gösterişli...


Evlerinin beyaz boyaduvarları, balkonlarda aşk kokan çiçekleri,oturma köşeleri,insanlar sımsıcak,adeta varolma nedenleri kitap okumak,her beyin bir kültür hazinesi...


Düşünceler beynimde ve ruhumdaydı. Reis'in yerine attım kendimi, babamın yaz akşamları yaptığı mangala benzemezdi belki,ama körfeze karşı taze balık ve yeşil salata vazgeçilmezdi.

Günümü bitirmiştim. Defterimi kapatma vakti gelmişti. Yarına yeni güzellikler getirmek dileğiyle uykuya daldım.



1.05.2009

"Öykü'm"


Elimde torbalarla yurdun kapısını çaldım. Deniz isimli bir bayan “hoş geldiniz“ diyerek kapıyı açtı. Ceketi, eteği ve v yakalı yeşil bluzu ile hoş görünüyordu. Ama dış görünüşü benim için önemsizdi, önemli olan çocuklara davranış biçimiydi.

İçeriye girdim. Nerden geldiklerini bilmedikleri bu yerde anne şefkatinden yoksun, ailelerini bilmeyen çocukları görmek için sabırsızlanıyordum.

Deniz Hanım beni oyun odalarına götürdü. Yaklaşık 20 tane çocuk çevremi sardı. Benim kim olduğumu bilmiyorlardı. Ama anne, abla, teyze yerine koydukları kesindi.

Elimdeki torbalardan fındıklı fıstıklı sütlü çikolatalar, bisküviler meyve suları çıkardım. Sevdiklerini düşündüğüm jelibonlar, naneli şekerler, bonibonlar… Hepsini Deniz hanım’a teslim ettim. Yemekten sonra sürpriz olacaktı.

Bulunduğumuz oda çocukların oyuncaklarının, toplarının, arabalarının, bebeklerinin olduğu resim yapabilecekleri bir yerdi. “hayal dünyalarını başka nasıl geliştirebilirler ki” diye düşündüm. Hayatın tadı onlara daha baştan acı bir kahve gibi gelmişti.
Bir an hüzünlendiğimi hissettim. Ama çocukların beni ellerimden tutup bahçeye çıkarması ile kendime gelmiştim. Çocuklarla körebe, istop, yakantop oynadık. El ele tutuşup şarkılar söyledik. İçimi canlandıran ferahlık gibiydi onları mutlu etmek.

Zamanımız tükenmişti. Ayrılık vakti gelmişti. “bir daha geleceğim” diyerek hepsini teker teker öptüm. Yarın başka birinin geleceğini ümit ederek, gözlerinde sevincin, hüznün ve sevgi açlığını taşıyarak odalarına geri döndüler...
Sevgilerimle Hoşça kalın...

25.04.2009

"İlk Deneme"


Anne karnında küçük bir çekirdek olmamızla başlar insan hayatı. İlk dokuz ayımızı burda geçiririz. Herşeyi burda algılamaya başlarız. Sesleri duyarız. Hislerimiz oluşmaya başlar. Dış dünya ile tanışmamız büyük bir avazla olur. Doktor ve hemşirelerin yüzünde sıcacık bir gülümseme... İlk yıkanma ve anne sütünün verdiği o güzel tat. Ailemizin tüm bireyleri özellikle babamız sevgi ile bakaar yüzümüze...
Özlemle beklenen günler geride kalmıştır.

Büyüdükçe oynamaya keşfetmeye başlarız. Ne de severiz toprak kokan çimleri, meyve veren ağaçları , dallardaki kuşları. Ne büyük hazdır kedilerin peşinden koşmak.

Bu güzelliklerin yanında korkularda öğretilmeye başlanmıştır.Ebeveynlerimiz sanki onların hükmü altında olmamızdan , onlara koşulsuz sadık kalmamızdan mutluluk duyuyorlardı. Fakat, hasta ruhlu bireyler yetiştirdiklerinin farkında bile değillerdi. Zaman geçtikçe bu esaretten ne kadar bıktığımızın farkına vardık. Çünkü, biz onlara bağlı kişilikler olmak istemiyorduk.

Bu esaretten kurtulmak için kaçtık. Yeni eş,dost,arkadaş hatta koca bile bulduk. Ama ebeveynlerimizden farkı olmadığını anladık. Bu bağımlılık kapkara günlerin habercisiydi. Yüksek dozdaki iğne gibi canımız yanacaktı. Şimdi güvenimizi kazanma zavaşına başlayacaktık.

Güzellik ilk yaşlarımızdaki özgürlükteydi. Şimdi öle olmamız için ne kadar da çaba sarfetmemiz gerekecekti. Yolumuz uzundu. Ama istemek başarmanın yarısıydı. Kendimiz için attığımız için bu adımla yoldaki aydınlığı gördük. amacımız bu ışığı takip edip doyumlu bir yaşama ulaşmaktı.

... Sevgiler...

14.04.2009

"Harley'le gelen Tanrı"


Son yazdığım yazı ile ilgili çok kişinin görüşünü aldım. Kitabın ne olduğu merak konusu oldu. Her yerde çok uygun fiyata bulabileceğiniz, ama içindeki bilgilerin fiyatla ölçülemiyeceği bu kitap Joan Brady'nin Harley'le gelen Tanrı isimli romanıdır.


Okumanızı tavsiye ederim.


sevgiler...

11.04.2009

"Basit Yaşam"


Prestijli yaşamınızdan vazgeçmemek için sitelerde pahalı dairelerde oturmayı lüks sayan ama evlerini sadece yatmak için kullanan kişiler, çalışma masanızda oturup kaç kere yazı yazıp, kitap okudunuz? Hazır mutfaklarınızdan kaç kere güzel kokular yükseldi? Tıka basa dolu gardrobunuzdan 5 takımdan başka kaç değişik elbise giydiniz? Manzaralı balkonunuzda kaç kere kahve içtiniz?


Mucizeleri gerçek kılan güzelliklerle dolu bir kitabı ikinci kez zevkle okudum. Yaşamdaki gereksiz ayrıntıların bir kez daha farkına vardım. Hayatımızdan çıkarmamız gerekenleri , hayatımıza hangi güzellikleri almamız gerektiğini....


Yazdıklarımla biraz kafanızı kurcalamak, yaşamınızı bir kere daha gözden geçirmenizi istedim.

Ben irdelemeye ve düzeltme çabalarına başladım. Yanımda olmak isteyenler varsa birlikte devam edelim.


Sevgiler


(Kitapla ilgili ayrıntıları ikinci yazımda paylaşacağım.)

27.03.2009

"Affetmenin Özgürlüğü"


İnsanlar hayatta çok kez hata yaptılar ama hatalarının kaçını başkalarına yüklemeden kabul ettiler... Bedellerini ödeyip,derslerini aldılar mı? Aynı hatayı karşısındaki kişi yapınca ne tepki verdiler?


Anlamıyorum ve anlamak istemiyorum. Affetmek bu kadar zor bir davranış mı? Bu kadar küslük,samimiyetsizlik,kavgalar,tartışmalar hepsi kişilerin karşılıklı hatalarından kaynaklanmıyor mu? Peki neden birazda kendimize dönüp bakmıyoruz. Karşımızdaki gibi aynı hatayı bizde yapıyoruz.

Aslında kendimizi kabullenemiyoruz,affedemiyoruz. karşımızdakini nasıl affedicez. sarılıcaz... kucaklaşıcaz...


Kişiler affetmenin özgürlüğünü bir kere tatsalar. ilk kendileri ile başlasalar. Daha sonra kardeşlerini,arkadaşlarını,ailelerini,sevdiklerini sarsa bu özgürlük...


Bu özgürlük gurur içermez. saftır. temiz duygularla doludur. bana göre vazgeçilmezdir... Kaskatı yürekleri yumuşatır. Dostlukları pekiştirir. Arkadaşları barıştırır. Aileleri kenetler.


Bir kerede hataların çözümüne başka yoldan gidin. Sonucunda farklı olduğunu göreceksiniz.


Sevgiler




10.03.2009

"Bu Sensin"


Uzun aradan sonra...



Biri var... İçimizden biri... Ama siz onu tanımıyorsunuz. Gülüyor,konuşuyor,anlatıyor,paylaşıyor... Ama ne kadar gerçeği yansıtıyor. Düşünmeyin kim diye... Bulamazsınız. onu ben tanıyorum... Paylaştık özlemlerimizi,aşklarımızı,dostluğumuzu... Kırılgandır o, incinir hemen, gülücüklerinin arkasında hep bir yalnızlık hep bir özlem...



Evet bir dostla sohbet daha... Bu sefer mekan değişik, kişi değişik ama paylaşımlar yine içten yine samimi... Uzun zamandır ruhta ve yürekte saklanan bir sır. söylenmesi ile açığa çıkan duygular, masumiyet , utanç ve birazda pişmanlık ... Bende de uzun zamandır duyduğum yalanların üzüntüsü ama bana duyulan inancın ve güvenin mutluluğu...



Mutlu oldum... Bir kişiyi daha kazandığımı hissettim. Güvenilirliğimi bir kere daha onayladı. Ve biz paylaştıkça büyüdük, bu sohbetle pekiştik ve birbirimize inancımız bir kat daha kuvvetlendi.


Bu konu ile ilgili duygularım çok yoğun ama size anlatmak istediğim,


paylaşın... Konuşun... Birbirinize vakit ayırın... Biz hayatımızın bir bölümünü ayırdık sessizce, gürültüden uzak ve bu yolda el ele yürümeye devam ediyoruz ...



Siz neden denemiyorsunuz?

Sevgiler






28.01.2009

"Ben Geldim"

Sustum bir süre...
Konuştuklarım,yazdıklarım bir anlam ifade etmez oldu. hayatım devam ediyordu evet ama bazı dakikaları ben yaşamamış kabul ediyordum. paylaşmadım hissettiklerimi bir süre ... kalp kıpırtılarımı anlatmadım... yaşamaya hissetmeye hakkım yokmuş gibi.
Ve geri geldim ...
Düşüncelerimi hissettiklerimi yazmaya geri geldim. yazımı yazmadan önce eskilere göz gezdirdim baya paylaşmışız. ve paylaşmaya devam edicez.
Tekrar Hoşgeldim
Evet ben yazmayı paylaşmayı seviyorum...
Hepinizi öpüyorum