15.10.2017

Genç (!) kız çocukları günü








Merhabalar,

Anlaşmazlık , tartışma , kavga neden çıkıyor? insanların birbirini yanlış anlamasından dolayı başlıyor ve haklılık savaşı yapmasıyla alevleniyor. Şiddet , fiziksel ve psikolojik darp ve öldürmeye kadar giden sonuçlar doğuruyor. Üçüncü sayfa haberlerinin sebebi ne zannediyorsunuz?  Haklılık savaşı ve ego çatışması ve tabii ki cinsiyet farklılığından kaynaklanan kendini üstün görme hali.

" Sevgi " kelimesinin anlamını yitirdiği düşüncesindeyim. Sokakta , dışarıda yapılan sevgi gösterisinin para cezası ile (ödüllendirilmesi!) durumu ile , 8 yaşında kız çocuklarına hatta bebeklere farklı gözle bakılması durumuna kadar onlarca sayabileceğim şey ortalıklarda gezinirken sanırım bunu düşünmem çok normal.

Biz geçen gün kız çocuklarımızın fotoğraflarını paylaşıp sözde kız çocukları gününü kutladık. ne var ki belki o dakikalarda onlarca kız çocuğu dövülüyor , evlendiriliyor , hamile kalıyor veya (artık çokta umursanmayan bir durum!) okutulmuyordu.

Pamuklar arasına sardığımız kız çocuklarımızı , servis ile okula gönderdiğimiz , özel özel okullarda okuttuğumuz , bir dediğini iki etmediğimiz çocuklarımızın bu güzel gününü göğsümüzü gere gere kutladık.

Hatırlatmalıyım ki ; tehlike sadece köylerde , anadolu'da bulunan şehirlerimizde ve doğu bölgesinde değil...  senin kızının başına gelmeyecekmiş gibi düşünme... Şiddet , taciz ve tecavüz her yerde ve hızla artıyor.

Sebeplerınden söz edecek olursak; 

Başta annelerin erkek çocuklarının egolarını fazlasıyla şişirmeleri diyebiliriz. Kadınlar bunu yaptıkları sürece kız çocuklarımız büyük tehlikededir. ve de kadınlarımız...  genç kız kavramını eklemiyorum bile...

Çünkü artık dişiler genç kız olamıyor direkt kadın oluyor maalesef. 

Aslında anlatmak istediğim konu basit. kız çocuklarımızın tehlikede olmasıın nedeni bir zamanlar kız çocuğu olan şimdilerde anne olan kadınlarımızdır.

Tabii tüm yükü kadınlara atmakta tuhaf olacak! siyasi ve ekonomik politikalar , eğitim sisteminin tek yönlü devam etmesi , dini baskılar , medeniyet adı altında gerçekleşen saçmalıklar , batılılaşma durumunun yanlış kullanılması  , okuma düzeyinin düşük olması gibi nedenlerde sayılabilir.

Siz bunu bir düşünün derim.

İyi haftalar ve mutlu günler dilerim.




7.09.2017

Metrekaren kaç?








Ben sanırım bu hayatta az yer kaplıyorum. az yer kaplamak ne demek ??

Tek kişilik bir koltuğun ucunda oturup ikinci kişiye yer açmak demek. 
Yürürken ince bir çizgideymiş gibi gitmek ve çevrendekilere daha fazla alan bırakmak demek.
Hayatta fazla alan kaplamamak. daha kısık sesle konuşmak , bazen hiç konuşmamak. 
Küçük m2'lerde yaşamak. tek kapılı arabaya binmek mesela. 
Marketten bir salkım üzüm almak. pazardan 3 diş sarımsak.
Evde yokmuş gibi davranmak bazen , varken bile olmamak.


75 sayfaya 5 hikaye sığdırıp sanki kalın roman okuyormuş hissi veren Stefan Zweig gibi.
Gözlemlerini kısa öykülerle neden sonuç ilişkisine bağlayan Tomris Uyar gibi.
Kendi yaşantısı dahil onlarca insanın hikayesini bir kitaba sığdıran Gülseren Budayıcıoğlu gibi.
Hayata dair tüm bildiklerini yalın ve çırılçıplak şekilde sayfalara sığdıran Aret Vartanyan gibi.
Her kitabında en az on karakteri detaylı tanımamızı sağlayan Elif Şafak gibi
Ortalama 200 sayfada kadın - erkek ilişkilerinin bütün yönlerini aktaran John Gray gibi.

Ve yüzlercesi. az kelime ile çok şey anlatmaya çalışan herkes gibi.

Laf kalabalığı yapmadan hareketi koymak gibi
Gösterişten uzak , maskelerden arınmış bir hayata adım atmak gibi.
Buzdolabında stoksuz yaşamak gibi.
Hayatta israf edilen her şeye karşı olmak gibi.
Sevgisiz olan her şeyi hayatından çıkarmak gibi
Yalnız kalmayı göze almak gibi.
Sadece sırt çantası ile tatile gitmek gibi.
İnternetinin kotasını hiç aşmamak gibi.
Var olanlarla mutlu olmaya çalışmak gibi.
Sana verilen sevgiyle yetinmek gibi.

Ben gerçekten bu hayatta az yer kaplıyorum.

Bundan ne endişe duyuyorum ,  ne de bir pişmanlığım var. şimdilik az yer kaplıyorum. Günü geldiğinde hiç olmayacağım. Bu yüzden bence sizde yaşamdaki alanlarınıza pek güvenmeyin. gölgeniz kadar olan alanda , beyninizle ve ufacık kalbinizle mutlu olmaya bakın. 

Sevgilerimle



23.08.2017

Madalyonun Bir Yüzü







Merhabalar,

Bugün size "İstanbullu Gelin'den" bahsedeceğim. - Şimdi nereden çıktı bu ? dediğinizi duyar gibiyim. Televizyon programlarına ve dizilere tepkili biri olarak bir diziden bahsetmem tuhaf gelebilir. Hem de gözlerinizi açabilirsiniz ki ; İYİ bahsedeceğim. Özcan Deniz'i , Aslı Enver'i İpek Bilgin'i ve çok sevdiğim (hatta en çok sevdiğim) Salih Bademci'yi bir kenara alalım 

Benim göz önünde bulundurduğum konuya gelince ; Eser sahibinin Gülseren Budayıcıoğlu olmasıdır. "Hayata Dön " adlı kitabında yer verilen bir danışan hikayesidir. Bu yüzden Gerçek Hikaye olarak belirtilmiştir. Kitapla dizi birbirine nispeten uygundur. En uygun olan karakter bence Esma karakteridir. Hatta BİREBİR diyebilirim. Tabii ki bu benim görüşüm.

Gülseren Doktorla tanıştığıma çok çok memnun olanlardanım. Hayata dön kitabı ile başlayan yolculuğum Kral kaybederse , Günahın üç rengi ile devam etti Madalyonun içi (ilk kitabı) ile son buldu.

İçinde bir çok gerçek hikaye barındıran tüm kitaplarında kendimi madalyon kliniğin bir üyesi gibi hissetim. Anlatımındaki samimiyet , aslında sıradışı olan hikayelerin ne kadar olağan olabileceğini , aslında her bireyin başına gelebileceğini anlatan cinstendi. 

Ki aslında hepimizin hayatı birer roman olabilir. Anlatılmayan , kaleme alınmayan birikmiş daha ne anılar ,  ne gerçek hikayeler , ne yaşanmışlıklar , ne dersler vardır. Açıkçası ben bir okur olarak özellikle Gülseren Hocanın kitaplarını beş gözle beklemekteyim. 

İstanbullu Gelin gibi senaryo edilecek bir çok Gerçek hikaye rafta beklemektedir. Kral Kaybederse kitabındaki Kenan Bey'in hikayesi bence ilk sıradadır. 

Yaşamış olana , gönül rahatlığı ile paylaşana , Kitapta anlatılmasına müsade edene , kitapta akıcı bir şekilde anlatana , basanlara teşekkürler. 

Bir de , diziler hayatımın çok kısmında yer almaz. Bu dizinin yer alma sebebini de açıklamaya çalıştım. Aslı Enver'in oyunculuğu konusunda diyecek tek bir söz yok. Bunu da eklemek isterim. Dizide kullanılan şarkıları kendi seslendirmesi de cabası. ( Şebnem Ferah'ın şarkısının kullanılması bu konudaki yorumumu güzelleştirmiş olabilir) 

Sevdiğim kişiler bir araya gelince olaylara tarafsız bakamayabiliyorum :) 

Dizi bahane , asıl konumuz ; Gülseren Budayıcıoğlu 

Yeni kitaplarını sabırsızlıkla beklemekteyim.

Şimdilik bu kadar. 

Sevgilerimle


9.08.2017

Stefan Zweig












Stefan Zweig

Bir süredir. takip ettiğim yazarlardan biri olmasının yanında, üslubu ve anlatım şekli ile dünyasından çıkamadığım yazar. özellikle kısa hikayelerini okuduğum , yaşadığı kısa zaman diliminde mukemmel eserlerin yaratıcısı.

Keşfetmekte geç mi kaldım dediğim, kitaplarını okumak için uykusuz kaldığım, 70 sayfayı belkide nefes almadan bir kahveye sığdırdığım yazar.

Bazen bir kadının bedeninde , bazen yaşlı bir adamın düşüncesinde , bazen çocuğun hislerinde olmayı nasıl başardın?  her akla büründün ... yaşadıklarının ve yazdıklarının, girdiğin dünyaların tüm duyguların bittiğini sandın belki de...

Ölümü kitaplarında hep bir son belledin. Ki herkes için son, ölümdü.

"Ne var ki ölüm kandırılmaya izin vermeyip gülümsemeyi parçalamıştı.Madame De Prie'yi bulduklarında yüzü korkunç bir şekil almıştı. Yüzündeki öfkeli çizgilerde son haftalarda yaşadığı her şey öfke , azab , anlamsız korku , delice çaresiz acı yazılıydı." (BİR ÇÖKÜŞÜN ÖYKÜSÜ)

"Ölümün tenimin altında büyüdüğünü hissediyorum işte,çok geç , altmış beşine geldiğim, ölüme çok yaklaştığım şu sıra şimdi onlar dans eder gezmeye gider , orada burada keyfederken , o aşağılık kadınlar ...şimdi biliyorum sırf onlar için yaşadım . bana bir kez olsun teşekkür etmeyenbu kadınlar için , bir saat bile kendimiçin yaşamadığımı biliyorum şimdi..." (YÜREK ÇÖKÜNTÜSÜ)

Ölüm , korku , yalnızlık bu kadar güzel yazılabilinir mi diye düşündüm okurken...

"Uzaklarda her şey sessizdi. Ve tarifsiz bir derinliğe sahip gökyüzünün yüksekliği içindeki  yalnızlık hissini pekiştirmekle kalıyordu.Etrafını saran her şeyin evin , kırların , eserlerinin , karısının kendi içinde nasıl yavaş yavaş öldüğünü , inişli çıkışlı hayatının aniden kuruduğunu ve kalbini sıkıştırdığını hissediyordu." (MECBURİYET)

Aldatmayı da okudum. Aldatılmak daha kolaydır aldatmaktan... aldatılırsan ve bunun farkına varırsan karşındakini suçlaman daha kolay olacaktır. ama ya aldatırsan? kendini sürekli suçlaman ve her şeyi bilerek yapmış olman daha çok  huzursuzluk verecektir.

"Yan odadan gelen müzik kanına gürerek yanan teninin altında ilerledi. dans başladı. İrene farkına bile varmadan kendisini kalabalığın içinde buldu. Hayatı boyunca hiç dans etmemiş gibi dans etti. Dns girdabı İrene'nin içindeki tüm kasveti aldı götürdü, ritm uzuvlarına bulaştı bedenine coşkulu hareketler kattı. Müzik durduğunda çöken sessizlik ona acı veriyor , Huzursuzluk yılanı bir ok gibi İrene'nin titreyen uzuvlarına saplıyordu." (KORKU)

Hikayelerinde ki yakarış herkesin belirli dönemlerde yaşadığı duygu durumuydu. Ve o bazen herkesin söylemek istediklerini bastırarak yazdı.

"Artık o kadar zor geliyor ki...belki de insan her şeyi içine atmakla boğuluyor zamanla... artık kamaramda duramıyorum o... o tabutun içinde ... artık yapamıyorum ...  öte yandan insanlara da katlanamıyorum, çünkü bütün gün gülüyorlar" (BİR KADININ YAŞAMINDAN 24 SAAT)


Bazı satırlarına aşkı  nasıl sığdırdı bilemiyorum?

"Peki neden ağlıyor o halde? Otto ondan hoşlandığına göre Ben aşık olmanın güzel bir şey olduğunu düşünmüştüm hep..." (MÜREBBİYE)

"Belli belirsiz  bir şekilde bu sırrın çocukluk dönemini yetişkinlikten ayıran bir kapının sürgüsü olduğunu hissetti ve eğer bir kez o sürgüyü açıp sırrı ele geçirirse artık o da bir yetişkin olacaktı. en sonunda bir erkek olabilecekti." (YAKICI SIR)

Yazarla ilk tanıştığım kitabını sona bırakmak istedim. Dünyasına adım attığım kitabı "Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu" yüzde yüz övgüyü hak ediyor. bende diğer kitaplarına nazaran  fazlasıyla etki yaratmıştır. kitapla ilgili alıntı yapmak istemiyorum. Her kelimesinin okunması gerektiği düşüncesindeyim.


Yazımı , Olağanüstü bir gece kitabının son satırları ile kapatmak istiyorum.

"Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek başka bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar."

Sanırım tıpkı senin gibi...

Sevgilerimle








3.08.2017

"Aynadaki Sen"












Her ilişkinin kendi içinde dinamikleri vardır birbirine benzemek zorunda değildir. Özellikle kadın - erkek ilişkilerinde hiç bir şeyin su yüzüne çıkması gerekmemektedir. İlişkinin dinamiklerini oluştıran her ne ise bütünsel anlamda yaşanmalı , yaşanılan her şeyin sorumluluğu alınmalı ve tükenmesi durumunda bitirilmelidir. 

Kimse karşısındaki kişiyi kendinden daha çok sevmemeli bence. Aslında ilk kendini sevmeli desek daha doğru olur. kendisini sevmeyen bir kişinin başkasını sevmesi ile ilgili kuşkularım vardır. Kişinin kendini bilmesi , tanıması ve sevmesi diğer kişileri ve varlıkları sevebilmesi için tek kapıdır.

Kişinin kendini sevmesini ego veya kibir olarak algılamak  gereksiz ve saçmadır. Çünkü ego insandaki kendini sevmemesinin ve beğenmesinin göstergesidir. kalıplar , maskeler arkasında geçirilmiş yaşamlarda gördüğümiz egonun ta kendisidir. kendini sevme bilinci daha farklı bir olgu olduğu kadar zor ve süreç olarak uzundur. bedeninin her noktası , aklın ve kalbin ile bir bütün olduğunu kabullenmenin zor olduğunu biliyorum. Çünkü salak , saf , çirkin ve kilo almış olman kabullenmeni bir okadar zorlaştırıyor. Görüntüyü düzeltmek ve düşüncelerini maskalemek için maksimum düzeyde efor sarfediyorsun sonrasında okadar alışıyorsun ki. bu şekilde davranmak yormuyor hem yorulmamaya hem üzülmemeye hem de kabul görmeye başlıyorsun hoşuna gidiyıor ve gerçeğinden çıkıyorsun. Şov dünyasının bir parçası oluyorsun. 

Artık başını yastığa koyduğunda veya aynaya baktığında kabul görülen kişiyi görüyorsun hoşuna gidiyor  İşte aynen böyle oluyor.

Kişinin kendini sevmesi ile tüm bu saçmalıklar ortadan kalkıyor. Kontrol mekanizmaları da ortadan kalkıyor. kendini maskelemek gibi bir derdin olmadığında kontrolü de elinden bırakmış oluyorsun zaten.aynaya baktığında fondoten değil sivilceni görüyorsun. göz çevresinde olan çizgilerini sevmeye başlıyorsun. ve tabii ilişkilerinde... İlişki içerisinde bulunduğun hareketlerini de kontrol etmek zorunda kalmıyorsun. Çevresel dinamikleri ve yaşayış biçimlerini baz almıyorsun. 

Kendi yaşantını kendi ilişkilerini istediğin biçimde şekillendiriyorsun. Tabii bunları yaparken el-alem olgusunu ortadan kaldırıyorsun. 

Kendini sevdiğinde başlıyor asıl yolculuğun. Kendini sevdiğinde başlıyor başkası ile olan ilişkin. Arkadaşlığın,kardeşliğin , ebeveynliğin...

Ve sonra cansızları sevmeyi bırakıyorsun. eşya , mal , para , ev ... Hayatını idame ettirebileceğin kadar umursuyorsun bunları. hayatını küçültüyor ve fazlalıklardan kurtuluyorsun. Denize ve gökyüzüne bakmak daha anlamlı oluyor. sevgilinle sohbetin, arkadaşınla gülmen , yemeklerin lezzeti geliyor. neşen artıyor , Gülmek hayatının en önemli parçası haline geliyor. 


Kendini kabullenemeyen, sevemeyen bir insan başkasını sevemez. "Seni kendimden çok seviyorum" zırvalıkları ile vaktinizi harcamayın demek istiyorum.


Hepinizi öpüyorum.


20.07.2017

Prospektüs









Merhabalar,

Bugün nasılsınız bakalım? Beni sorarsanız daha ölmedim. nefes alıyorum,yaşıyorum,yazabiliyorum da ve bunları yapabildiğime şükrediyorum. Hayat fonksiyonlarımın hepsini yerine getirebiliyorum. Bunun için şükrediyorum. size şükretmem içim milyon tane neden sayabilirim. sanırım bunlar benimle ilgili bu yüzden kesiyorum. Bugünkü konuma geliyorum.

Konu aslında hep hayat. Ölmeden önce hepimiz yaşadığımız döneme bir şeyler bırakmak,anılmak istiyoruz. Kimimiz yazıyoruz. kimimiz söylüyoruz, kimimiz oynuyoruz. kimimiz çiziyoruz. Kadınlar bebekleri , öldükten sonra kendine benzer bir canlı bıraksınlar diye doğuruyorlar. Erkeklerin de baba olma isteği bundan olma olasılığı yüksek. Sürekli geleceğe damga vuracak bir şeyler yapma çabamızda bundan kaynaklı çünkü insanoğlu bir şekilde ölümsüz olmak istiyor. Ama bunu tıbben başaramıyoruz. Belli bir yaşama süremiz var.

Belirli bir yaşam süremizin olduğunu bilerek yaşamak; sadece hasta olanlar, rakamlarla ölüm zamanı belirlenmiş insanlar için geçerli olmamalı diye düşünüyorum.

Ben böyle düşünüyorum. Ama uygulamada eksikliklerim yok mu? tabii ki var. Zaten bunları yazmamın nedeni de bu sebepten...

Ertelediğim bir çok konu var mesela...
Çok sevdiğim ama inadımdan sinirimden kibirimden söylemediğim...
Kişiler var olaylar  ve de zamanlar affedemediğim...
Sinirlenip deliye dönsem de sesimi çıkarmadığım...
Yerine göre patavatsız olmama çabam da var.
Aşık olup bunu kabullenmemem de var.
Kırılmasın diye sustuklarım , salya sümük ağlamak istediğim ama ağlayamadığım. yani o an düşündüğümü , hissettiğimi yapamadığım onlarca durum var.

Keşke demeyi sevmiyorum. Çok da istediğim bir şey değil... pişmanlıktan kıvranmayı kim ister ki ?

İşte ben de  onu diyorum. erkenden fark edelim. keşke demeyelim , pişmanlıktan kıvranmayalım ... Hata yapmaktan korkmayalım , gerekirse üzülelim , ağlayalım , salak olalım , ama yapalım.

Yapmaktan korkmayalım. tik tak tik tak geçen süremiz. ve bu sürenin bir sonu olduğunu kabul edelim. Yani şimdinin var olduğunu bilelim...


Çok güzel bir gün olsun. yine söylüyorum. Çok sevin , bol gülün , yeterince eğlenin. ve de kafanıza tokadan başka bir şey takmayın ;)

Sevgilerimle





20.06.2017

Altı çizili cümleler










Söyleyemediklerim var hiç yazamadıklarım, yani kaleme alınmayanlar... Asıl merak edilenler onlardır aslında. Okuduklarımın, sevdiğim yazarların hep yazamadıklarını merak ederim. Bazen düşündüklerimi kendim yazamam,yazmış olan biri belki farklı duygu ile aynı cümleyi kurar onu okuduğumda mutlu olurum. Altı çizili cümlelerin tanımı budur belki...

Hızlıca geçen hayatın içinde kaçırdıklarımız vardır An'da kalamadıklarımız. Hiç düşündünüz mü en mutlu olduğunuz anda nerede olduğunuzu... Zihninizde ve kalbinizde tutsak kalan onca hissi... Nerede kaldığını ve nerede olduğunu hiç bulamadığınız...

Ben sorguluyorum. Hepiniz benim için birsiniz ,aynısınız ,yeriniz hep kalbimde. Hiç birinizle bir işim de yok aslında. Kendimden başka kimse ile işim yok . Dünyadaki herkes gibi, aslında olması gerektiği gibi.. Ne dini sorguluyorum,ne yöneticileri ne de varlığı ... Sadece kendimi .. Çünkü hepsi benim... Bu dünyada hissettiğim kadar , gördüğüm kadar , yaşadığım kadar varım.siz de öylesiniz!

Varlığım nefesim kadar ve nefesim sınırlı. Her dakika aslında göğsüm kabarıyor. Yüzümdeki gülümseme ile canlılığım artıyor. Varlığım her gün bana yaşama ve ayakta kalma gücü veriyor. Tercihlerimi her zaman doğru yerde kullanmaya mecbur değilim. İnsanım ve hata yapmaktan korkmuyorum. Mükemmel olmak gibi bir derdim yok. en iyi olmak , en güzel olmak en en en olmak gibi kaygılarımı poşete koydum.Ağzını güzelce bağlayıp attım. Kinimi kibirimi ve öfkelerimi yazdım onları da yırttım attım. Ama insanım işte kırılıyorum bazen... Bunun içinde beklentilerimi azalttım. 

İşin özü ; bir ben varım bir de bana verilen hayat. Dilediğimce kullanmak zihnimin ve kalbimin işi. 

İşte bu kadar...

sevgilerimle

15.05.2017

Yeni yaş aralığı





Ne yaptım biliyor musun? sanırım otuz oldum. valla oldum... 

Olmaz dedim ama oldum..

Bir ürktüm sanırım...

Ayna ile daha mı çok zaman geçirir oldum ? hayır.

Enerjim düşer gibi oldu. daha mı çabuk yorulur oldum?

Daha az mı uyur oldum? kabus daha mı çok görür oldum?

Gitgide güveneceğim yerde güvensizliklerim mi arttı?

Umutlarım mı yok oldu neşem mi ?

Kahkahalarım mı azaldı sanki?

Durulmalı mıyım sakinleşmeli miyim?

Yaşanmışlıklar sırtıma olduğu gibi yükleniyor mu?

Sıkıştırılmış hayatımda pişmanlıklarım var belki de..

Ya aşk? ona ne demeli ? sahi yaşı var mıydı ? 

Sadakat? kelime anlamı tam olarak neydi?

Birliktelik? nasıl oluyordu? 


Ya kusuruma bakmayın ben bazı şeyleri gerçekten unutmuşum. paslanmak böyle bir şey sanırım...

Ama üzülmüyorum. çünkü hayattayım. ayaktayım. hiç bir şey hiç kimse olmasa ben varım. ve yeni açacağım bu sayfada pişmanlıklarıma üzülmek yerine keşkelerimi sıfıra indirmeye çalışacağım. 

İkinci sayfamda yani yeni yaş aralığımda Beni ben yapan her şey artık daha kıymetlı. yaşayamadığım , yaşamaya çalıştığım ama yarım kalan her şeyi bir bir tamamlayacağım. 

Yeni yaş aralığımda daha fazla seveceğim , daha fazla güleceğim , daha fazla okuyacağım , daha fazla dans edeceğim, daha fazla şarkı söyleyeceğim , daha fazla dinleyeceğim....

Daha az olacaklar da var ve hiç olmayacaklar...

Daha az koşacağım , daha az uyuyacağım , daha az konuşacağım , daha az yiyeceğim...

Ya hiç olmayacaklar ??

Onlar da bana kalsın... 


Ne diyeyim yeni yaşım mutlu olsun!

Sevgilerimle

23.02.2017

"çok abartmasan"








Merhabalar,

Güzel bir güne daha uyanmanın sevinci ile yazıyorum. Nasılsınız bakalım ?  Hayatınız nasıl gidiyor? Aslında bugün bir konum yok sadece kafama takılan bazı şeyleri paylaşmak istiyorum.  Artık yazımız nereye devam ederse...

Öncelikle kadınlar o çok rahatsız , ayakları kesen ve vuran topuklu ayakkabıları giymekte neden ısrar ederler? 

Bir şeyin olmasını hep isteyip hem istemediğiniz anlar var mıdır ? 

Para kazanmanın yolu çok çalışmaktan mı geçiyor ? (artık)

Çevrenize baktığınızda en yoğun olarak hissettiğiniz şey nedir ?

Bunları bırakalım da , 

Ne kadar şiddet sever insanlar olduk yahu . kimseye ağzımızı açamaz olduk. mazallah "pardon" denildiğinde bile vurulmaktan korkar olduk. o masum çocukların göz bebeklerinde bile şiddet görüyorum artık... dedesinde, ninesinde , okul öğrencisinde  herkes de bir acele ... bir öfke, bir şiddet ... insanlarla gözgöze gelmeye korkar oldum (bu yüzden boyun fıtığı olucam dışarılarda okumaktan) insanların saçma sapan sohbetlerini duymamak için bir de kulaklık eksik etmiyorum ( arkadaş hep mi başkaları suçlanır herkes mi pür-ü pak ? Hep karşıdaki mi suçlu ? )

Yani anlayacağınız şiddet toplumdaki her kesmi sarmış durumda. Bu kadar gergin bir ortamda değil çocuk yetiştirmek domates bile yetişmez. yok anayasa değişikliği , yok referandum , yok geçim sıkıntısı , kiradı , taksitti , çocuktu  , vergiydi , algıydı derken kendimizi unutur olduk . nefes alacak daracık bir alanımız bile kalmadı.  şimdi ben ditorum  ki,  "çok abartmasan" yani sonuçta ölücez değil mi... 
şiddetinden arın , nefes al  ve  hayatının tadını çıkar ;)

Herkese Mutlu Haftasonları