9.08.2017

Stefan Zweig












Stefan Zweig

Bir süredir. takip ettiğim yazarlardan biri olmasının yanında, üslubu ve anlatım şekli ile dünyasından çıkamadığım yazar. özellikle kısa hikayelerini okuduğum , yaşadığı kısa zaman diliminde mukemmel eserlerin yaratıcısı.

Keşfetmekte geç mi kaldım dediğim, kitaplarını okumak için uykusuz kaldığım, 70 sayfayı belkide nefes almadan bir kahveye sığdırdığım yazar.

Bazen bir kadının bedeninde , bazen yaşlı bir adamın düşüncesinde , bazen çocuğun hislerinde olmayı nasıl başardın?  her akla büründün ... yaşadıklarının ve yazdıklarının, girdiğin dünyaların tüm duyguların bittiğini sandın belki de...

Ölümü kitaplarında hep bir son belledin. Ki herkes için son, ölümdü.

"Ne var ki ölüm kandırılmaya izin vermeyip gülümsemeyi parçalamıştı.Madame De Prie'yi bulduklarında yüzü korkunç bir şekil almıştı. Yüzündeki öfkeli çizgilerde son haftalarda yaşadığı her şey öfke , azab , anlamsız korku , delice çaresiz acı yazılıydı." (BİR ÇÖKÜŞÜN ÖYKÜSÜ)

"Ölümün tenimin altında büyüdüğünü hissediyorum işte,çok geç , altmış beşine geldiğim, ölüme çok yaklaştığım şu sıra şimdi onlar dans eder gezmeye gider , orada burada keyfederken , o aşağılık kadınlar ...şimdi biliyorum sırf onlar için yaşadım . bana bir kez olsun teşekkür etmeyenbu kadınlar için , bir saat bile kendimiçin yaşamadığımı biliyorum şimdi..." (YÜREK ÇÖKÜNTÜSÜ)

Ölüm , korku , yalnızlık bu kadar güzel yazılabilinir mi diye düşündüm okurken...

"Uzaklarda her şey sessizdi. Ve tarifsiz bir derinliğe sahip gökyüzünün yüksekliği içindeki  yalnızlık hissini pekiştirmekle kalıyordu.Etrafını saran her şeyin evin , kırların , eserlerinin , karısının kendi içinde nasıl yavaş yavaş öldüğünü , inişli çıkışlı hayatının aniden kuruduğunu ve kalbini sıkıştırdığını hissediyordu." (MECBURİYET)

Aldatmayı da okudum. Aldatılmak daha kolaydır aldatmaktan... aldatılırsan ve bunun farkına varırsan karşındakini suçlaman daha kolay olacaktır. ama ya aldatırsan? kendini sürekli suçlaman ve her şeyi bilerek yapmış olman daha çok  huzursuzluk verecektir.

"Yan odadan gelen müzik kanına gürerek yanan teninin altında ilerledi. dans başladı. İrene farkına bile varmadan kendisini kalabalığın içinde buldu. Hayatı boyunca hiç dans etmemiş gibi dans etti. Dns girdabı İrene'nin içindeki tüm kasveti aldı götürdü, ritm uzuvlarına bulaştı bedenine coşkulu hareketler kattı. Müzik durduğunda çöken sessizlik ona acı veriyor , Huzursuzluk yılanı bir ok gibi İrene'nin titreyen uzuvlarına saplıyordu." (KORKU)

Hikayelerinde ki yakarış herkesin belirli dönemlerde yaşadığı duygu durumuydu. Ve o bazen herkesin söylemek istediklerini bastırarak yazdı.

"Artık o kadar zor geliyor ki...belki de insan her şeyi içine atmakla boğuluyor zamanla... artık kamaramda duramıyorum o... o tabutun içinde ... artık yapamıyorum ...  öte yandan insanlara da katlanamıyorum, çünkü bütün gün gülüyorlar" (BİR KADININ YAŞAMINDAN 24 SAAT)


Bazı satırlarına aşkı  nasıl sığdırdı bilemiyorum?

"Peki neden ağlıyor o halde? Otto ondan hoşlandığına göre Ben aşık olmanın güzel bir şey olduğunu düşünmüştüm hep..." (MÜREBBİYE)

"Belli belirsiz  bir şekilde bu sırrın çocukluk dönemini yetişkinlikten ayıran bir kapının sürgüsü olduğunu hissetti ve eğer bir kez o sürgüyü açıp sırrı ele geçirirse artık o da bir yetişkin olacaktı. en sonunda bir erkek olabilecekti." (YAKICI SIR)

Yazarla ilk tanıştığım kitabını sona bırakmak istedim. Dünyasına adım attığım kitabı "Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu" yüzde yüz övgüyü hak ediyor. bende diğer kitaplarına nazaran  fazlasıyla etki yaratmıştır. kitapla ilgili alıntı yapmak istemiyorum. Her kelimesinin okunması gerektiği düşüncesindeyim.


Yazımı , Olağanüstü bir gece kitabının son satırları ile kapatmak istiyorum.

"Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek başka bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar."

Sanırım tıpkı senin gibi...

Sevgilerimle








Hiç yorum yok: